Her sabah uyandığında aynı ama farklı koridorları arşınlayan bir çocuk, karmaşık aile ilişkileri, politik çalkantıların yaşandığı bir ülke ve bolca sır.
Blue Prince’e başladığımda son zamanlarda oynadığım en iyi bulmaca oyunlarından birisi olacağını bilmiyordum. Hatta aslında o kadar az şey biliyordum ki dergi toplantısında “Aaa çok iyi bulmaca oyunuymuş!” denince üstüne atladım. Çünkü bulmaca severim, “Bu arada, roguelike elementleri de varmış…” denince de “HÖ?” diye bir kaldım. Vallahi kötüyüm roguelike’larda; elimdeki eşyaları kaybetmek bana zor geliyor, sıkılıyorum dön dön aynı yerleri gezmekten ve… Yalan söyleyemeyeceğim, bu darlanmayı Blue Prince’te de hissettim. Fakat! Bu harbiden Blue Prince’in son zamanlarda oynadığım en iyi bulmaca oyunlarından birisi olmasının önüne geçemedi.
Blue Prince’in çok sade bir mekaniği var aslında. Büyükbabanızdan yadigâr kalan eve geldiğinizde, mirasın sahibi olabilmek için 45 odalı malikanenin 46. odasına ulaşmanız gerektiğini öğreniyorsunuz. Lakin… her adım attığınız oda sizi güçten düşürüyor, adım-sayarınızdan bir adım eksiliyor ve her gün evin içindeki odaların yeri değişiyor!
Ve yerlerine de siz karar veriyorsunuz…
M.C. Escher’in çizimleri misali bir gün orası mutfak, bir gün berisi teras, öteki kapı akvaryum… Blue Prince’de evin planı her gece siliniyor. Her sabah evin giriş holündeki üç kapıdan birini açtığınızda size 3 oda seçeneği sunuluyor. Birini seçip devam ettiğiniz ve yeni bir kapıya vardığınızda, 3 seçenek daha.
Yatak odasını mutfağa katalım… Mutfak çıkmadı mı aç kalıyoruz!
Sade bir mekanik evet ama işin içinden çıkması hiç de basit değil. Bazen siz sola dönmek istiyorsunuz, bütün kapılar sağa dönüyor. 3 seçenekten sadece birinde kapı oluyor, o da önünde oda duvarı olan yere baktığı için içinden geçilemiyor.
Bazen tam oyunda ilerlediğinizi düşündüğünüz anlarda 45 kareyi yarılayamadan tıkanıyor ev, “Ben böyle evin müteahhitine deee… Mimarına daaaa… Sıvacısına daaaaaaa…” falan diyerek yatmaya gidiyorsunuz. Sabah hadi yeni baştan!
Elbette böyle daldır elini torbaya ne çıkarsa bahtına metoduyla bulmaca oyunu çözülmez. İşte bu noktada da evin çetrefilleri başlıyor.
Blue Prince’deki bazı bulmacalar 4 işlem ya da mantık çıkarımları gibi daha alışageldiğimiz türden. Bazı bağıntıları kurmak kolay. Mesela mor odalar genellikle adım-sayarımıza adım ekliyor, turuncu odalar basit bir koridordan koca bir kapı seline uzanabiliyor; sarı odalarda topladığımız paralarla bir şeyler satın almak mümkün, kırmızı odalarınsa adım kaybettirme gibi negatif etkileri oluyor.
Kimi bulmacaları çözebilmek içinse evde birden fazla oda bulundurmak gerekiyor (havuz ve pompa dairesi ya da laboratuvar ve kazan dairesi gibi), kimini çözebilmek için büyüteç gibi bir eşya ya da özel bir anahtar gerekiyor. Bu bulmacaları çözdükçe zaman zaman anahtar ve mücevher gibi tek kullanımlık hediyeler kazanıyoruz, kimi zaman da mesela kalıcı bir şekilde adım-sayarınıza adım ekleyen bazı özellikler ediniyorsunuz. Bu da evin içinde dolaşmayı, gerekirse geri dönebilmeyi kolaylaştırıyor.
Ve malikanede gezindikçe fark ediyorsunuz ki bu hikâyenin çözümlenmesi için sadece 46. odayı bulmak yetmeyecek.
Bir ev var evden içeri, yolum vardır evden dışarı…
Türkçe’ye Yapraklar Evi olarak kazandırılan House of Leaves’deki eve adım atmaya sanırım en fazla bu kadar yaklaşabileceğimiz için ayrıyetten bir sevdim ben Blue Prince’i. Başta meraklı bir çocuğa verilen deli saçması bir görevin renkli hikâyesi gibi görünen Blue Prince’i oynadıkça sadece malikanenin sırları değil, bu ailenin karmaşık bağlantıları, olayların içinde geçtiği ülkenin politik çalkantıları ortaya çıkmaya başlıyor. Biz bütün bunların arasında bir bağıntı yakalamaya çalışırken bazı ipuçlarının ve belgelerin birbirini tutmadığını, bazı olayların da geçmişte ya da günümüzde servis edildiği gibi olmayabileceğini keşfediyoruz.
O nedenle de aslında oyunun size sunduğu “asıl” amaca ulaşamasanız da nadiren bir günü boşa geçirmiş oluyorsunuz. Bu daima devinen ev ve arazisinde ortaya çıkaracak çok fazla gizem var. Bu sırların hepsini açığa çıkarabilmek, 46. odaya ulaşmaktan çok daha uzun sürüyor -ki ben hepsini çözemedim henüz açıkçası. İnatla ipucu bakmıyorum. Şu ana kadar arka odaya ulaşmanın 2 yolunu buldum, bunlardan da sadece birini gerçekleştirebildim.
Bazen gerçekten rastgeleliğin yükünü omuzlarımda hissettim. Tam elimde doğru malzemeler varken kapılar ters geldi, çok heyecanlı bir yerde adımlarım bitti, bazı bağlantıları çok geç kurdum, bazılarını hâlâ kuramadım… En can sıkıcısı da bazı çözümleri kafamda kurdum, eminim öyle olduğuna ama işte ne kadar upgrade aldıysam alayım, gene de odaları ve malzemeleri denk getiremiyorum aklımdaki çözümü denemek için!
Bu noktada Blue Prince’in RNG’sinde bir dengesizlik mi var yoksa ben mi beceremiyorum, ya da Roguelike’larda bir darlanma geldiği için ara sıra çok mu acele ediyorum… Ona cidden pek karar veremedim.
Spoiler vermeden kalan tek söyleyebileceğim, eğer Blue Prince nasıl bir şeydir diye açıp video falan bakmadıysanız, sakın bakmayın. Walkthrough? Bakmayın. Hiçbir şey bakmayın! Bu inceleme bile çok, bırakın okumayı… Gidin bir kalem kâğıt alıp körlemesine dalın Blue Prince’e.
YAHU OKUMA BIRAK DİYORUM! HADİSENE!!!
GÜNDEM
7 saat önceGÜNDEM
20 saat önceSPOR
20 saat önceGÜNDEM
22 saat önceSPOR
2 gün önceGENEL
2 gün önceSPOR
2 gün önceMAGAZİN
2 gün önceGENEL
3 gün önceMAGAZİN
3 gün önceGÜNDEM
5 gün önceEKONOMİ
7 gün önceGÜNDEM
8 gün önceSPOR
9 gün önceGÜNDEM
10 gün önceSPOR
11 gün önceGENEL
11 gün önceGENEL
13 gün önceGÜNDEM
13 gün önceGÜNDEM
13 gün önce
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.